21 Ekim 2007 Pazar

Taşlar arasında yaşam - Kapadokya

Uykuya hasret kaldığım şu proje döneminde biraz mekan değişikliği olsun, kafalar dağılsın, dinlenilsin diye büyük hevesle gittim Kapadokya'ya. Ama dinlenmek şöyle dursun " şimdi sırasımıymış","beterin beteri varmış","otursaydın ya oturduğun yerde" diye söylenerek geri döndüm. Sabahları sürünerek kalkıp 7' de başladığımız, akşamları oteldeki yemeğe yetişemeden döndüğümüz, ayakların isyan ettiği 4 günlük sıkıştırılmış program gerçekten dolu doluydu. Vicdan azabı çekmeyeyim diye üzerinde düzeltmeler yaparım hevesiyle yanımda götürdüğüm ozalitler, hiç açılamadan bavulun bir köşesinde dolaştı durdu benimle. Herşeye rağmen Kapadokya mutlaka görülmesi gereken bir yer. Müthiş bir yerşekli ve yaşam tarzına sahip...Yer altı şehirleri ve peribacaları içindeki düzenlemeleri görünce bizim kullandığımız bazı detayların yüzyıllar önce çözüldüğünü gördüm. Erciyes Dağının volkanik etkileriyle başlayan bir medeniyet, insanların doğayla mücadele azmi, düşmana karşı korunma içgüdüsüyle ortaya çıkan mimari, bitki örtüsünün fakirliği karşısında gelişen bir şarap kültürü...hepsinden alınacak bir ders var. Görmeyenlere ilkbahar ve sonbaharda gitmelerini tavsiye ederim. Uçhisar'da güneşin batışını seyretmek, bir el sanatları atölyesinde çömlek yapmayı denemek, yeraltı şehrini gezmek ve zaman varsa Erciyes' e gitmek mutlaka yapılması gerekenler arasında...

Hiç yorum yok: