23 Nisan 2009 Perşembe

Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul




17 Nisan 2009 Cuma

Yarışma gecesinden notlar


Önceki yazılarımda bahsettiğim Türkiye' nin Kadın Girişimcisi Yarışması' nın ödül töreni 16 Nisan Perşembe akşamı Swissotel' de gerçekleşti.Detaylı ve özenle hazırlanmış bir geceydi. Katılımcılar arasındaki en genç isim olmanın şaşkınlığı bir taraftan; ekonomi, basın ve iş dünyasının sayılı isimlerinin karşısına çıkmış olmanın heyecanı diğer taraftan... 2119 kadın girişimci arasından ilk 5 içinde olmanın mutluluğunu kesinlikle sonuna kadar yaşadım. Bana finalistler arasında olduğumu söyledikleri gün, 17 Mart 2009' da 2 yaşını dolduran Menekşe Tasarım İç mimarlık ismiyle yaptığımız çalışmaların bu kadar çabuk bir şekilde ödüllendirildiğini öğrenmek önce "rüya mı görüyorum" duygusu uyandırmıştı. Ama sonra düşündüm de 2 sene de az iş yapmamışız. Restorasyon projeleri, mimari projeler, sözlü tarih çalışmaları, tescilli mobilya tasarımları, fuarlar... Hepsi günlerce ve sabahlara kadar süren; işimize ve kültürümüze duyduğumuz sevgiyle yapılan çalışmaların sonucuydu. Bundan sonra da aynı tempoyla şimdiye kadar yaptığımız işleri geliştireceğiz ve yeni yaratıcı projeler üreteceğiz diye umuyorum.
İş hayatında kadınların öneminin giderek arttığını, kadın eliyle yapılan işlerin nasıl bir anda parladığını inkar etmek mümkün değil. Ve bu tip organizasyonlar gerçekten de insana inanılmaz bir motivasyon ve takdir edilmenin mutluluğunu yaşatıyor. Devlet Bakanı Nimet Çubukçu ve KAGİDER Yönetim Kurulu Başkanı Gülseren Onanç' da tören sırasında yaptıkları konuşmalarda benim de katıldığım ortak noktalara değindiler. Özet olarak kadınların cesaretleriyle, yaratıcılıklarıyla toplumda büyük farklar yarattıklarından ve iş hayatına farklı bir bakış açısı getirdiklerinden bahsettiler. Geleceğin dünyasında söz sahibi olmak için girişimciliğin artmasının, özellikle kadın girişimcilerin her alanda var olmasının ve dünya pazarlarında rekabet edebilir duruma gelmesinin öneminin yadsınamaz olduğunu vurguladılar.

14 Nisan 2009 Salı

Güneş Işığı Krize Karşı

Krizin hepimizi, her sektörü etkilediği bu günlerde baharın gelişini ıskalamamalıyız değil mi? Eminim ki parlayan güneşi görünce hepimiz içgüdüsel olarak ruhumuzu, bedenimizi, yaşadığımız yeri yenilemeyi düşünürüz. Yaşam alanı kısmı beni ilgilendirdiği için bu konuda size küçük yönlendirmelerde bulunabilirim. Fazla maddi yük altına girmeden evinizi yenileyebilirsiniz. Mekanınızı neşeli, enerjik hale getirmek için yapacağınız çok basittir. Sadece biraz cesur olmak ve etrafa dikkatli bakmak yeterli.
İşe pencere önlerine saksıyla koyacağınız taze çiçeklerle başlayın. Çiçekler baharın olmazsa olmazlarıdır. Sonra mekandaki bütün aksesuarları bir kutuya yerleştirin, uygun bir yere kaldırın. Sadece vazolar kalsın. Onları da çiçeklerle doldurun. Evinizin en sevdiğiniz köşesine, en sevdiğiniz renkte ( Sarı, turuncu, fıstık yeşilini öneririm) irice yeni bir aksesuar yeleştirin. Bu büyük bir minder, bir abajur, kalın çerçeveli bir ayna veya tek bir koltuk olabilir. Birkaç gün sonra kaldırdığınız aksesuarlardan özlediklerinizi ( sayıları 10 taneyi geçmesin ) birer ikişer çıkartıp önceden bulundukları yerlerin tam tersi istikametlere yerleştirin. Maksat farklılık olsun. Ve işte size pek moda olan detoksun eve uyarlanmış hali :)

ILGAZ DAĞI


Üzerinden biraz zaman geçti ama bloğuma geçen ay gittiğim Ilgaz Dağı' ndan 1-2 kare fotoğraf koymadan geçemedim. Ilgaz Dağı İstanbul' a yaklaşık 7 saat uzaklıkta, Kastamonu' yla Çankırı sınırında bulunuyor. Şimdiye kadar gördüğüm en huzurlu yerlerden biri gerçekten de. Ben bu senenin son kar yağışını yakaladım ve uzunca bir süre o tepeden aşağıya bakmak,bakmak,bakmak istedim...Ama baharda da manzara çok güzel oluyormuş, duyurulur.







11 Nisan 2009 Cumartesi

2009 Yılı

"Türkiye' nin Kadın Girişimcisi"

yarışmasında ilk 5 finalistten biriyim...

Garanti Bankası ile Ekonomist dergisi işbirliği ve Türkiye Kadın Girişimciler Derneği’ nin katkıları ile düzenlenen 2009 yılı Türkiye’ nin Kadın Girişimcisi Yarışması’ nda 2.119 kadın girişimci arasından Türkiye’ nin Kadın Sosyal Girişimcisi kategorisinde ilk 5 finalist arasına girmeye hak kazandım. Tamamen tesadüf eseri katıldığım bu yarışmada büyük katılımın olduğunu ve finale kaldığımı öğrenmek gündemimi bir anda değiştirdi. Birinciyi seçmek üzere yapılan mülakata gittiğim gün hepsi alanında başarılı ve yaşça benden bir hayli büyük diğer 4 finalistle tanışma şansım oldu. Sosyal sorumluluk adına kadınların çabalar gösterdiğini, ilerici ve yenilikçi adımlar attığını görmek mutluluk vericiydi. Kimisi gıda sektöründe, kimisi sinema alanında, kimisi ticari çalışmalarıyla finale kalmıştı. Bense restorasyon projeleri, sözlü tarih çalışmaları ve geleneksel motiflerden esinlenerek hazırladığım mobilyalarımla finaldeyim. Yarışmanın sonucu yaklaşık 1 hafta sonra belli olacakmış. 2119 kişiden ilk 5te yer almak tabii ki benim için büyü bir adım ama umarım birinci olurum. :)

3 Nisan 2009 Cuma

YAZI KONUŞUR, ÇİZGİ DİNLER.

"Mimarlar iyi yazamaz ama senin kalemin de bayağı kuvvetliymiş, aferin kızım sana" dedi Prof. Dr. Metin Sözen son görüşmelerimizden birinde. Sonra düşündüm de gerçekten şimdiye kadar mimarlık yaparken yazı yazmaya pek de gerek duymuyordum. Çiziyorum, çiziyorum, çiziyorum...Bazen saatlerce bilgisayar ekranına kilitlenip kalırım yada elimdeki kalemle önümdeki kağıdı karalar dururum. O sırada düşüncelerimin bile farkında olmam, gözüm boşa bakar belki de... Sanki sadece elim hareket eder, bağımsızmış gibi. Adeta uyurgezer bir durumdur bu...
Bilirsiniz, "Kullanılan organ gelişir." diye bir teori vardır. Tamamen katılıyorum. Elinizi kullanırsanız el beceriniz, beyninizi kullanırsanız zekanız, kalbinizi kullanırsanız duygularınız gelişiyor. Öğrencilik sırasında ve sonra iş hayatında mesleğimden dolayı biraz da mecburiyeten ellerime ve matematiksel düşünceye ağırlık verdim. Edebiyatla aram iyi olmasına rağmen bu ilgi okumakla sınırlı kaldı. Yazacak birşey yoktu ki? Şimdi ise yerel Dutağacı Gazetesi' nde yaptığımız projelerin hikayelerini yazmaya başladık. Yayınlanmakta olan hikaye tadındaki bu yazılar yayınlandıkça beğeniliyor, beğenildikçe yazılarım daha keyifli, daha okunaklı oluyor. Şimdiye kadar savunduğumun tersine meğer herkes işi görür de anlamayabilirmiş.Sözler ve kelimeler yapılan işi anlatmakta ustaymış. Harcanan zamanı, emeği, aşamaları, işi yapma nedenlerini, kısacası geçmişini geleceğini söylemek, yazmak lazımmış. Anladım ki projeler ve yaratılan mekanlar göze hitap ederken yazı biraz daha derinlere dokunuyor sanki. Bu yüzden yazarak anlatmaya devam. Şimdi proje hazırlarken sonra yazacaklarımı düşünmek gibi yeni bir derdim var :)